Klasik dışı doksanlar
Yüzüne dolunay serpiştirilmiş insanlar vardı memleketimde. Şimdi ne dolunayı görebiliyorum ne de o yüzleri.Yüz yok yüzlerce insanda. Cuma çıkışı cami kapısında o üçgen mevlit şekeri için sabırla beklerdim dedemi. El öpme sayısını parasal hasılata oranlamak henüz adet olmamıştı. Demirel'in bayram mesajı imam fetvası yerindeydi. O zaman farkedilmiyordu; "Saflık derecesinde merhametli toplum, insafsız cehalete giden yoldu." Ergenliğimdeki kadar "kanunen" Allah zararlı değildi ama sakıncalı çıkıyordu her sohbet taramasında. Gerçek iman yobazlık, laik imam örnek bireydi. Din ile devlet işleri nişan atmıştı da, devlet "bir daha karşıma çıkma" diyordu.
Ferdi Tayfur sokağın başından zile basışına kadar süren iletişim deneyimini şarkı yapmışken, akranlarımdan bunu anlamalarını beklemek insafsızlık olurdu. Ah be Ferdi abi! Direkt kapıyı açtığı yerden niye başlamazsın ki... O sahneyi atlamak için kaseti sarmaya üşenirdim.
Sonra bir üşenmektir sindi üstümüze ateş isi gibi. Her geçtiğimiz kalabalıkları dağıtıyor elbisemize işlemiş yalnızlık kokusu. Toprak esmeri, güneş sarısı gençlerdik. Sonra ne zaman yeşil bir çift göz görsem, kalem arar ellerim o kaseti başa saracak. Ve iki evladı kazada ölmüş, haber ajansındaki ferdi hıçkırığı yayılır; "Ben sadece seni görmeye geldim..."
Paylanmak aşkına
İnsanların birbirine profil fotoğrafının filtresinden öte değer vermediği bir zamandayız artık. Sanal ortamda yediğimiz içtiğimiz ne varsa anında görüntüleniyor. "yediğin içtiğin senin olsun, gördüğünü anlat" cümlesi iki modern tokatla ters düz edildi.
Şirketlerde iyi kariyer yapan küçük insanlar ilk olarak kişiliklerini işten attılar. Güçlü patron olmanın Sloganı bu. Tüm gönül arkeoloğu politikacılar kazdıkları binlerce yıllık topraklardan çıkardıkları hazineler yerine insanlığı gömdüler. Muhafazakar Polyanna'ların metrobüste uğrayacağı tacizlerden çıkaracağı pozitif sonucu merak etmiyor değilim. "- olsun en azından devlet kadar ileri gitmiyorlar."
İçim yanıyor doktor! Kendimi reklam için yaptırılan desinler okulunun temelinde çimentolatmak istiyorum.
Ölürsem kabrimde slogan atma istemem...
Kâr-ı Muhafaza kesimi
Gözlükleri ve jipleri ile muhteşem mekanlarda ihtişamlı iftar sofraları açtırıyor hz Aişeler.Tabii resmini paylaşmazsan bir anlamı kalmıyor. Yusuf''lar iman eşliğinde ihale kovalarken Züleyha'lar 100 dolarlık ipek eşarpla ayfondan gülümsüyor. Fatıma ile Ali'ler kariyer seminerlerinde ömür tüketirken, Ömer ile Osman'lar hakimlere rüşvet aktarıyor. Ebubekir hoşlarına gitsin diye patronlarının "patron emretmişse, cuma'ya da gitmeyeceksin, haktır" diyor. Allah'tan Nuh yanaştı Marmara'ya da, geride kalan bir kaç Muhammed, İbrahim,Musa, Ebuzer ve Umeyr ile çıktı zalimin karşısına...
Bir Amerikan imamı haber saldı sonra "Allah'ı bilmem ama, yahudi'den izin almalıydınız." Buna tepki gösteren Bülentlere, Hakanlara, Ademlere insani düşünenlere "Sakın karşı çıkmayın çok güçlüdür onlar!" denildi.
- Allah'tan da mı? dediler.
Bize anlamlı bir ölüm gerek
Teknolojinin gelişimini gösteren kısa bir belgesele bakarken, insanın nasıl da paralel orantı ile kişiliğinin gerilemesine müsaade ettiğini görüyorsunuz.
Ben desen, her iyi rüzgara uçurtma açıyorum. Fırtınadan müzdarip uçurtmaya inanmıyorum.
İnsan ölümün asıl anlamını kalbinde hissettiği zaman, dünya mezarlık, yaşamak hapishane oluyor bilincinde. Bunu dünya tutkusu olanların anlamasını beklemek çok zor. Biri gelse de koparsa şu ipimi, kapılsam rüzgara varsam huzura diye söylenip duruyorsun içinden.
Aşık olmanın sancısı ile ölümün farkına varmak hep aynı ana denk geliyor insanda. Herkes aşığa acırken, aşık buna bile üşenip tek hesabın peşindedir; aslına kavuşmak...
Yorumlar
Yorum Gönder