Belki hiç bilmeden öleceğim Hangi suskunluk treni ulaşır İçindeki duraksız sessizliğe Merhamet, miğferi delik yalnız asker Elimden tut diyorum çünkü Sen tuttukça beliren bir kalabalık var göğsümde Ezgisinden kopuk bir zincirle bağlanmışken sûni gün doğumlarına Şimdi hangi vakitte öleceğimi bilmemek acziyetim değil hakkımdır Cellat kılıcı altındaki kelle kadar Özgürüm bu dünyada Elimden tut diyorum çünkü o zaman Hiçbir saat yetmiyor kalp atışlarımı saymaya Zarif kıyım fabrikasyon adamlar, Hiçbir genç kızın günlük tutanağında adı geçmemiş adamlar Aşkı anlatıyor ekranlarlarda. Sûretini mesai saatlerinden almış Esnaf gülüşlü kadınlar Tebessümünü kablosuz heyecanlara bağlayan çocuklar arasında Elimden tut diyorum çünkü Yeni bir yuva inşa etmeliyiz Toprağı katışıksız ve bize ait tuğlalardan
Gitmek, ölmek ya da kalmak yaşamsız Ne farkı var ki anlamsız çoklukta tekliğin Diye düşünürken ve düşerken yakaladın beni yüzünün ezgisiyle Tuttun yanık heyecanlarımdan Annem mi sürdü seni dizime Sessizce iyileştirdin yaralarımı Sensiz ayak basılmamış sayılır her coğrafya Alınmadı hiçbir uykum senle uyanmadıkça Gerdanında salıncak çocukluğum, Bol şekerli düşler büyütür Hiç büyümemenin umuduna