Sanki dünya burnumuzun ucunda diye flu görüyoruz herşeyi. Dağları,şehirleri ve toplumu... Günlük ihtiyaç listesine alınmayan algılama eylemlerimiz yemediğimiz ve arkamızdan ağlayan ısırılmış ekmek statüsünde. Sen açık tonlarındasın bu renk deryasının ve görsel yönetmenlerin efendisi ne güzel halk etmiş gözlerini. Ben güneşi seven siyah, süründüğü çamurlarda taht-ı revânını bekleyen evrende istihdam edilememiş işsiz padişah. hamd etmenin yücesi olmaz dediler diye tek atımlık övgümü Rabbime ithaf ederken, sana kalan tek zengin hediyem çam sakızı şiirden bozma cümlelerimdi. Kasaplar hiper markete yenik düştüğünden beri çöp kutularında katledilen kedileri düşünmek kadar saçma bir yoksulluktu seni istemek.Övgü yok, olamaz dilimde. Çekinirim ciğeri övmeye kasap dururken. Sen benimsin biliyorum. Biz Rabbimin. Ölüme uyanmak için kurulmuş saatlerimizle biz, ne kadar da yakışıyoruz hiç bir şey kelimesine. Şimdi durmuş dünyaya neresinden kazık çakacağını düşünen kapalı yeşil gözle...