Ana içeriğe atla

öykülemesine...

​​Ah benim komedyenler koynunda uyuyan hüznüm. Şimdi seni hangi kızarmış Münir Özkul yanağında dindirsem.

Kendi zerre itibarı görmese de göbekli zenginler tartısında, yeryüzünde hiçbir cetvelin ölçemeyeceği kocaman Allah lafzı vardı yoksul gencin kalbinde. Yemek istediği kardeşinden gelen fırçayı tüm kalbi, yemeği yine sağ eliyle yerdi. Unutmazdı.
Hah bir de Aysel vardı düşlerine tahta mandal ile astığı. Çorabının zaptedemediği içlik donu, günü geçerse kesilecek elektriğin faturası bir de Aysel. Sanki güneşini çalmış da gencin, maviye boyayıp göz kapa​​klarında saklamış. Hırsızdı Aysel. Geceleri vakit çalardı, bayılırdı 3-5 saatlerine. Nerde bitik bir kalp görse "kim atmış, sevilirdi bu daha" derdi. Ne güzel gülerdi be! 32 diş tekmili birden bir müzikalin ritmiyle eğilirdi. Ah ne beceriksiz aktörlerdi bahar kuşları onun konuşmasını taklit etmede.
"- Bu kız benim olsa... "dedi genç, "- iki cihanımdan birini verirdim düşünmeden."
Alıp anne babasını gitmişti Aysel'in evine. Kırk yıllık komşulukları vardı, birbirlerini iyi tanırlardı. Kız babasının "Evladım gibi severim" lafını referans almış olmalı ki, dayandı kapılarına. Abisinin yaptırdığı çiçeği, babasının esnaftan hediye edilmek suretiyle paketletip getirdiği tatlıyı sımsıkı sarmıştı genç. Öyle ki; sokakta yürürken alıcı kuş kapsa elinden, Aysel'i vermeyeceklerdi. "Çiçek ve Tatlı yoksa, Aysel de yok!"

Öyle arabalık bir mesafe değildi, şuracıkta, evlerinin dibindeydi evleri. Tüm mahalleye yayılmıştı bu hayırlı haber, camdan uzanan komşular dualar ve tebrikler diliyordu. Ülke kurmuş liderin, jip sırtında geçiş töreniydi bu... halk arasından, konfetiler içinde.
Camdan bakıyordu Aysel, perdeyi aralamıştı, silüeti çok belliydi. Arka odadan vuran ışık, gölgeden resmini çiziyordu. Yine de hiç bir siyahlık kapatamıyordu mavi gözlerini. Karanlık bir güneşi, bir de ayseli zaptedemezdi.

Dışarıdan bir araba sesi geldi gencin kulağına, o iğrenç motorunun sesi, o lanet taşıtın sesi. Nefret ediyordu arabaların sesinden. Çocukluğunda kare taşlar vardı, onları araba yapar, ağzıyla son sürat gidiş sesi çıkarırdı. "hııınnnnnn hınnnnnnn... ihihiiiiiiiii durdum!
"- durdurunnnnnn! çalışmasın o lanet araba! Geçmesin sokağımızdan!" diye haykırdı genç. Koştu annesi yanına sakinleştirdi oğlunu. Biliyordu genç, dünyada onu bırakmayacak tek kadındı annesi. Aysel de bırakmazdı belki.
-Doğru yahu Aysel de bırakmazdı!
Öyle yakı​​şırdı ki örtüsü başına, ipek neden pahalıdır? sorusuna "Aysel yüzünden" derdi.
Sabah olmazdı, güneş doğmazdı onu pencereden görmek için oturduğu evin balkonunda.
-Kışları sevmiyorum, çünkü Aysel üşür, çıkmaz balkona. Keşke açsa gözlerini de, çift güneşli sabah doğsa.
Yine lanet araba sesi geldi dışarıdan. Yine sinirleri gerildi gencin. Evin camlarını kapadı annesi. Evladının huyunu iyi biliyordu. Zaten gönüllü kölesidir anne evladının... Bu bahar yayalaştırılacakmış oturdukları sokak. Belediyede çalışan amcası söyledi. İmza toplanmış mahallede, başkan da anlayışlı hizmet adamıymış, kabul etmiş.Genç bu habere çok sevinmişti. Bir de Ayselin gülüşünü de yanına alıp markete gitmesine. Gözlerindeki bir çift gökyüzü nasıl da aydınlatıyordu akşam üzerini...
Çok merak ediyordu geleceği. Acaba Aysel ile birgün aynı yatakta uyanıp, gün doğumunu göz kapaklarından izleyebilecek miydi?

"o beni sevmez beğenmez" dedi içinden.
Haklıydı genç, hangi yatalak sevilir ki bir ömür? Üstelik istemeye giderken, bir apartman ilerlemeden...

- Susturun şu arabaları! Daha ne istiyorlar bizden anne! Babamı aldılar, beni yarım bıraktılar! Daha ne istiyorlar!

İki ergen, bıyıkları yeni terlemiş lise son çocukları... Çalmış babasından anahtarı esmer zayıf  olanı, atlar atlamaz arabaya, babası görünce basmış gaza son sürat...
Seslendi sonra elini açıp;
- Rabbim, sen Aysel'in de rabbisin, herşeye kadirsin,
Aysel'i bana nasip etmeye de...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

gerçekten eve lazım olan camiye haram mıdır?

Mısırdaki olaylar için sosyal medyada Mursi'ye destek iletileri yazınca Salih hocamdan gelen değerlendirme ile geçen diyaloğu sunmak isterim. (özelden değildir, paylaşım altında yorumdur o yüzden paylaşıyorum.) "Sevgili Mihraç..Ha Mursi ha mübarek. Bunların hepsi batının adamları. Mısırda olan biten şeyler Amerikanın at ve uşak değiştirmesinden başka birşey değil. Olan zavallı Mısır halkına oluyor. Yakın tarihte dünyada İslami karakterli gözüken bir tane hareket yoktur ki Batı menşeili olmasın. Sakal bırakmakla müslüman olunmuyor. Müslüman isen önce emperyalizme-soyguna karşı çıkacaksın. Çünkü İslam hristiyanlığın (batının) "bir yanağına tokat atana öbür yanağını çevir" anlayışına karşı "kısas" ı yani adaleti koymuştur. Mısırlılar tekbir getirip birbirlerini kırsınlar ancak. Ama bizler Mısır dan önce Doğu Türkistan'a Kerkük'e Talefer'e bakalım. Çünkü eve lazım olan camiye haramdır. Selamlarımla." Sayın hocam, Mursi; Seyyid Kutub'd...

Kırık yazı

İyi de özlem şapkan değil ki çıkarıp bir kenara koyasın. Özlüyorum işte. Şairin dediği gibi; kırgınım saç uçlarıma kadar. Ama cam kırılsa da cam. Dersim Dört Dağ İçinde - Erkan Oğur http://youtu.be/yQS0j4eQi0E

El yapımı tanrılar

Birgün inanacağını ümit ettiğin kişi ve ölüm; çocukluğunda inandığın hurafeler gibi  artık,  itiraf et. O hiç gelmeyecek sen de hiç ölmeyeceksin gibi sanki.Gelmeyecekse ne anlamı var ki ölümsüzlüğün diye sormakta haklısın. Kolundaki saat sadece bir alışkanlık çünkü telefon ekranına tek bakma bahanen zaman. ölümü beklediğinden değil üstelik. sıkıldığında gözlerini kaçıracağın el yapımı bir ufuktur o ekran. İnsanlığın meydana getirdiği tanrılarla kaldıraçı kıyasladığınızda, arşimet daha faydalı bir zeus'tan. Ya da ares'i gördüğü yerde pataklar ulubatlı. Dokunamadığımız ne varsa nasılda ürüyor gözle görünmez bakteriler gibi. oysa tek hücreli bir amip etmiyor Afrodit ama nice ergenin rumuzu oluyor sosyal medyada. kafamızda büyütüp beslediğimiz tanrılar... Babanızın verdiği parayla gidip oyuncak baba almaktan sıkılmadınız mı hala?İnsanları ve eşyayı tanrılaştırmaktan? -Hepimiz Tokat valisiyiz burger king'i dualarla açan. - Rabbim! bana kendi tanrımı yapmak için fırsat ver....