Ana içeriğe atla

Sağlık olsun

"Beklenmedik anda gelen ve gidişi size bağlı olan iki şey; Aşk ve Hastalık.
Hiç iyileşmiyorum."

Bu cümleyi yazdığım sırada inanılmaz bir ağrı hakimdi vücudumda.(28 haziran2013) Başımda sanki Toplu konut inşaatı vardı da, kepçenin ucu beynimin huzur borusunu patlatmıştı. Rabbim bu nasıl bir ağrı!
Başımı kaldırıp benimle konuşan insanlara zor cevap veriyorum. ve üşüyorum. kışın ortasında çıplak kalmış gibi üşüyorum. tir tir titriyorum odada.
sonra güneş geldi aklıma ve kendimi kanalın koridorlarında korkuluklara tutunarak balkona attım. güneş...
Nazım Hikmet'in o güzel dizeleri geldi aklıma "toprak güneş ve ben, bahtiyarım..."
Evet içimi ısıtıyordu güneş. herkesin gölgelere kaçtığı ısı meydanında ben tam orada bedenimi güneşe sürdüm. O ışığını vurdukça kemiğime kadar ısınıyorum ve dimdik duran tüylerim sakinleşiyor. Fakat işime de dönmeliyim.  O şişmanların hakimiyetindeki soğuk üfleyen canavar klimanın önündeki masama... herkesin yağ bağladığı dünyada zayıf kalmak artık sorun. Çünkü klimanın en soğuk halinde bile hissetmedikleri iklimi siz iliklerinize kadar üşüyerek hissediyorsunuz. Normale çevirmelerini isterseniz, size dik dik bakıyorlar. sanki : "pis cılız bu dünyada obez olmadıysa günahını niye biz çekelim!" der gibi...

Üşümeler şiddetleniyor gitgide. "Belki yarım saat daha sabredersem bir daha güneşe çıkarım ve mesaide dikkat çekmez" dedim içimden. Kollarımı anaç kadın refleksi ile bağladım önümde üşümem dursun diye. dakikalar geçtikçe titremeler çeneme vuruyor. Farkeden herkes  titrediğimi ve rengimin bembeyaz olduğunu, bir an önce gidip dinlenmem gerektiğini söylüyor. Herkes dediysem yakınımda çalışan birkaç dikkatli insan işte. sonra kendimi bir daha balkona, güneşe doğru koşarken buluyorum. önümde yavaş ilerleyen ikilinin dedikodu ağırlığındaki adımlarını bekleyeneden özür dileyerek müsaade alıyorum ve işte güneş! Güneş? Nerde bu güneş!

- bu ne yahu? bulutlar nereden çıktı şimdi? sırası mıydı! rüzgar da başlamış. temmuza giriyoruz ey bulut! Allah rızası için sonra gelsen olmaz mıydı?

Bulutlar inatçı ve ağır ilerlerken umudumun da önü kapandı. "acaba karşıdaki kafeye gitsem o tepedeki ısıtıcıyı açar mı?" diye sordum ama nafile. kendim bile delirdiğimi düşündüm. insanların terler akıtıp dışarıya çıkamadığı sıcak yaz gününde ısıtıcı mı? "-aptal mihraç! herkes sana gülüyor şu an. aferin, kendini rezil et!"

O sırada bulutların arasında sıra kavgası mı vardı anlayamadım ama aceleci bulut buyuk olanı geçince boşluk kaldı ve oradan güneş göründü. " Ohh... Elhamdülillah kendime geldim" diye düşünürken dev bir bulut kapadı yine... geçmesi yarım saati bulur artık!
Biraz da olsa ısınmış olmanın sevinci ile geri indim no-frost iş bölgeme. akşam bülteni için haber görsellerini sulu ve yorgun gözlerle zar zor titreyerek bitirdim. saate baktım 6 olmuş. Hemen çantamı kaptım ve bir saat önceden çıkış yapmış bulundum. Üstelik ezeli düşmanım klimaya dönerek "gidişim olsun, gelişim de olsun ama seni son görüşüm olsun pis üfürükçü!"  iç sesleriyle kendisine husumetimi bildirdim.
Dışarıdayım...yine üşüyorum,yine beynim ense kökümden kaçacakmış gibi ağrım. nefesim o kadar sıcak ki 2 metrekarelik odada ısıtıcı fan görevi görebilirim.

Hızlıca metrobüse yürümeye başladım, geçtiğim yerden kulağıma ilişen cümlelerde rüzgarın sebebinin akşam yağacak yağmur olduğu gerçeğini çıkardım. Ben bazen gerçeği parça cümlelerden birleştirip çıkarabiliyorum.
O yüzden matematiği okulu bırakınca seven tembel öğrenci gecikmişliği vardır bünyemde.

Metrobüs bekleme yöntemlerinin hızlı evrim geçirmenize yardımcı olmak gibi bir katkısı vardır. Otobüs tam olarak nerede durur? Hangi kapıya denk gelirsiniz ve kaç dakika aralıkla geldi, ne kadar kalabalıktır?
Bunlar bir İstanbul sakininin - sakinden kastım ikamet edendir- bilmesi gereken soru ve cevaplar.
Bindik bir metrobüse gidiyorum kıyametime... Yanlış hesap bir amcanın koltuk altından döner demiş bir metrobüs atası. Bayılmak üzere olunca daha iyi anımsıyorsunuz bu sözü.

Ölümle Yüzleşmek

Yaklaşık 4 durak geçtikten sonra hastalığımın ciddiyetini algılamaya başladım. Önce içimde bir bulantı veya boşluk hissi oluşmaya başladı. Ayakta duramadığımı anladım. "-Muhtemelen oturmadım ondan herhalde" dedim.
Fakat bu boşluk büyümeye ve ağır gelmeye başladı bana. Neredeyse yığılıp kalacağım oracıkta.
Sol tarafımda oturan yaşıtım bir beyefendiye "Kardeşim ayakta duramayacak kadar halsizleştim bana biraz yer verir misin?" dedim. Allah razı olsun ki hemen kalkıp yer verdi ama yüzüme korkuyla baktı. Kafatasından vurulmuş bir adama bakar gibi...
Oturdum ve "Elhamdülillah" dedim.  Bir dakika geçmemişti ki, sağ elim uyuşmaya başladı. sakin bir şekilde ovmaya başladım sağ elimi ama sol elim de uyuşmaya başladı. Sonra biraz "noluyor yahu?" telaşına girecektim ki, bacaklarım ve kafam da uyuşmaya başladı. sanki tüm vücudumu karıncalar istila etmişti. Bu hissi anlatmak için şöyle örnek vereyim; Kolunuzun üzerinde uyuduğunuzu düşünün, uyandınız ve o kolu hissetmiyorsunuz. İşte bu da böyle bir hissin daha basınçlı olanı. hem uyuşmuş bir vaziyettesiniz, hem de tepenizden tırnağınıza kadar dolaşan karıncaların her biri bir kilo ağırlığında! Aklıma iki şey geldi "-kalp krizi geçiriyorum ya da Felç oluyorum"
Sanki Ruhum bedenimden çıktı gitti ve sıradan bir et parçasıyım. heryerim geriliyor. vücüdumu kontrol edemiyorum.
Sonra bu uyuşma giderek şiddetlendi ve dizlerimi, ellerimi hissetmediğim için sol tarafıma doğru koltuktan devrilerek yığıldım. Eğer sağlıklı olsaydım sol tarafımdaki yardım yerine yorum yapanları döverdim.
-Havale geçiriyor galiba, yanımda da hiç bozuk yok
- yok uyuştuğunu söyledi kalp krizi olabilir.
- böyle biri öldü geçen gün minibüste. Gencecik vah vah.

Yahu bu kadar şey söyleniyor ama biri el atmıyor! Ellerime baktığımda inanamadım, parmaklarım katlanamayacak vaziyettte dikleşmiş, gerilmiş ve dışa doğru çekilmişti, kapıya tutunarak gittim.
Bu arada sürekli ağlıyorum ve "rabbim beni bırakma, günahlarım çok olabilir, ben şimdi gelirsem ne yüzle gelirim? Rabbim felç olursam evdekiler perişan olur, bana nasıl bakarlar?" gibi düşüncelerle Ha bire yalvarıyorum Allah'a. Çocukluğumdan beri öğrendiğim en güzel şeydi "Allah'tan başka kimsemiz yok!" Bunun için anne-babama minnettarım.

Metrobüsün kapısı açılır açılmaz sefaköy durağında attım kendimi dışarıya. yürümeye çalıştıkça takılıp düşüyorum ve hakkımda iki bakış var "deli ya da sarhoş". Güvenliğe doğru yürümeye çalıştım, yaklaşarak "beyefendi çok kötüyüm en yakın hastane ne tarafta söyler misiniz?" dedim. Adam sanki bilet gişesini sormuşum gibi, üst geçitten çıkınca minibüse bin 5 dk sonra hastanede inersin dedi. Cebimde minibus param bile yoktu ama tamam deyip hemen üst geçite yöneldim sağ tarafın korkuluklarına tutunarak merdivenleri tırmanmaya çalışıyordum, sonra biri girdi koluma, "gel kardeşim ben yardım edeyim sana" dedi.
-Hay Allah razı olsun senden ömür boyu yahu!

Belediye binasının arkasına kadar gyardım etti ve "telefonumdan  abim ismini arayıp bana verir misin" dedim ağlayarak. Tabi kardeş dedi ve işaret ettiğim cebimden telefonumu aldı, aradı verdi telefonu çarpık parmaklı elime.

- Alo?
- Abi.
- Mihraç sesin niye kötü geliyor noldu oğlum?
- Abi sefaköy metrobus durağında indim, her yerim uyuşuyor neredeysen çabuk gel beni hastaneye götür yürüyemiyorum.
- Tamam sen olduğun yerde bekle iki üç dakika içinde oradayım.(çalıştığı şirket Y.bosnada)
-Tamam.

Sonra koluma giren arkadaş sağ kolunu gösterdi ve dedi ki :
-bak ben de kısmi felç geçirdim, bu işleri şakaya alma gel hastaneye hemen götüreyim seni.
Adamın koluna baktım ve aklım gitti. Çünkü benim kolum da aynı şekildeydi. Ona abimin birazdan burada olacağını ve hastaneye gideceğimi söyleyip kendisine minnetimi dualarımı ilettim yardımlarından ötürü. Geçmiş olsun deyip gitti. Sonra bir baktım kolumu,bacaklarımı ve ellerimi tutup sıkan her neyse bıraktı beni yavaşca.
ayağa kalktım, elimi ayağımı yokladım, gayet iyiyim. defalarca dualar okumak, ayetler sureler  derken unutmuşum ve geçmiş. Çok ilginçti. ama Üşümem ve ensemdeki ağrısı geçmedi.

Sonra abim ve telaşlı kız arkadaşı geldi. beni aldılar Devlet hastanesine götürdüler acil'e... O kadar acil bir vaka idik ki, önümüzdeki 11 kişilik sırayı bekledik 1 saat. Varın aciliyeti siz düşünün. Sırada beklerken ölmezsiniz çünkü o sırada "ahhh ölüyorum" diye bağırırsanız hemen öne geçiyorsunuz. Yani acil servislerinde oyunculuk mühim meziyet.

Buralardaki detayları verip iç parçalamayacağım ama şunu belirteyim ; Devlet hastanesindeki o yoğunlukta çalışıp sağlam kafa ile insanlara hizmet eden doktorlara kalkan eller kırılsın! onlara beddua eden diller çürüsün. O bağrışların, çağrışların, inlemelerin ve kalabalık hasta zinciriin içinde sakin kalmak bir sanatmış... Ayrıca devlet hastanesi gibi bir kurumun içini taşeron sağlık hizmetlisi ile dolduran devleti kınıyorum. o insanlar aldıkları ücretin çok üzerinde stres ve yoğunluk içindeler.


Serumlar,tahliller, akciğer filmleri vs derken 1,5 saat içinde kendime geldim, üşümem geçti.
Serum bittikten sonra çıktık doktor beyin yanına.
D: Nasıl oldun Mihraç?
M: Hamdolsun daha iyiyim, emekleriniz için tüm hastane olarak Allah sizden razı olsun.
D: Rica ederim görevimiz kardeşim. Fenalaşmanın sebebi 39.5 (otuzdokuzbuçuk) derece ateşte yanıyor olmam ve akciğer enfeksiyonu. Ayrıca her nerede sinir ve stres altında isen onlardan ya kurtul, ya da kontrol altına al.
gencecik adamsın bu kadar vücudunu harap etme.  O sigara da içilmeyecek!
M: Tamam efendim dikkat ederim.
D: (Abime) geceleri uyandırın ve konuşturun, ensesindeki ağrı ve ateş bilinç kontrolsüzlüğüne işaret olabilir. saçmalarsa alın getirin acile. (bana) Bak dikkat etmezsen Felç ve Menenjit sonuçları ile karşılaşabilirsin. Artık benden söylemesi gerisini sen bilirsin.
M: tamam Doktor bey, sağolun herşey için.

Sonrası arabaya binmeler ve abimin, eş-dostun öğütleri, nasıl korktuklarının öyküleri vs. Abim...
Abimin nelerden korktuğunu bir ben bilirim bir de ailemiz. Çünkü "ayaklarımın üzerine basamıyorum" şikayetiyle başlayıp mezarlıkta biten bir kardeş ömrüne şahit olduk ikimiz de... Mete abimi, onun ve ablamın küçük kardeşi Mete abimi toprağa verdik. Abimin nasıl bir telaşla geldiğini ve ne korkuyla tepemde beklediğini gördüğümde ikimizin de aynı acıdan yoğrulup, aynı fırında pişip ayrı ruhlara servis edildiğimize inandım.

Hasılı kelam; 28 Yıllık ömrümün bugün vize sınavıydı ama dilimden Allah düşmedi çok şükür. Eve gittik ayrı bir kıyamet koptu ama patatesim kızartıldı, çayım servis edildi, şükür namazları ve yasin okundu, konu tatlıya bağlandı. Bir de 20 kişinin doktor dedi diye 15'er dakika arayla aryıp bilincimi kontrol etme çıldırtması olmasa mükemmel olur. (Şaka tabi.)

Size yaşananların gecesinde annemin tepemde bekleyip bilincimi kontrol etmesinden bir anı sunayım;

- Mihraç? oğluuumm? canım? nasılsın?
- (benim gözler kapalı) Anne kenara çekil kamyon boşaltıyorum görmüyor musun! iki kamyon daha kaldı sonra yevmiyemi alacağım!
- (korkuyla) oğlum ne kamyonu bak benim annen,(abime) Ümiiit kalk bu çocuk saçmaladı!
- (ben tutamadım kendimi güldüm) anne ne bilinci ya iyiyim sana şaka yaptım. kalk bi çay koy da içek!



 Hayatta sahip olmadığınız çözümler ve sahip olduğunuz problemlere isyan etmek sınav kağıdını yırtmak,
Bir kişi ya da zümre için hayatı berbat etmek, sınavda çıkmayacak yere çalışmak gibi.

Allah sağlık, iman ve afiyetinizi ömrünüzden eksik etmesin.

Yorumlar

  1. "Hayatta sahip olmadığınız çözümler ve sahip olduğunuz problemlere isyan etmek sınav kağıdını yırtmak,
    Bir kişi ya da zümre için hayatı berbat etmek, sınavda çıkmayacak yere çalışmak gibi."

    çok anlamlı. :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

gerçekten eve lazım olan camiye haram mıdır?

Mısırdaki olaylar için sosyal medyada Mursi'ye destek iletileri yazınca Salih hocamdan gelen değerlendirme ile geçen diyaloğu sunmak isterim. (özelden değildir, paylaşım altında yorumdur o yüzden paylaşıyorum.) "Sevgili Mihraç..Ha Mursi ha mübarek. Bunların hepsi batının adamları. Mısırda olan biten şeyler Amerikanın at ve uşak değiştirmesinden başka birşey değil. Olan zavallı Mısır halkına oluyor. Yakın tarihte dünyada İslami karakterli gözüken bir tane hareket yoktur ki Batı menşeili olmasın. Sakal bırakmakla müslüman olunmuyor. Müslüman isen önce emperyalizme-soyguna karşı çıkacaksın. Çünkü İslam hristiyanlığın (batının) "bir yanağına tokat atana öbür yanağını çevir" anlayışına karşı "kısas" ı yani adaleti koymuştur. Mısırlılar tekbir getirip birbirlerini kırsınlar ancak. Ama bizler Mısır dan önce Doğu Türkistan'a Kerkük'e Talefer'e bakalım. Çünkü eve lazım olan camiye haramdır. Selamlarımla." Sayın hocam, Mursi; Seyyid Kutub'd

Geçimsiz

Bazı şarkılara çocukluğumu zulaladım Yitik olan kaç diz yaram varsa geçim derdine düşmüş kemancıdadır Yoksulluğa yakışan en ucuz şey diye şiir Mahcubiyet vazgeçilmez metaforu divanların Bazı öyküler çok gerçekçi ama Hiç bir mutlu son yetmiyor kredi kartı borcuna babaların.  Bilmem kaç tren yolcuğunun paklayamadığı İçimde sahibine ulaşmamış heyecanlar var Ölüm ki kiraladığımız bineklerin feshi Dönüyor başım ağrıyor başım bir başıma Şimdi yalnızlık dediğin de beceriksiz bir hırsız Bir umut ihbarında teslim ev sahibine Yaram yarım ve derman eski yaradan  Derman yaradan... Haydi şimdi bir dünya ver şu ellerime Şu iki yanağımda iki yetim anasına sarılsın Senin amacın var benim sevgim Sen bitişe koş ben başa döneyim. 

bizim olan şiir

Belki hiç bilmeden öleceğim Hangi suskunluk treni ulaşır İçindeki duraksız sessizliğe Merhamet, miğferi delik yalnız asker Elimden tut diyorum çünkü Sen tuttukça beliren bir kalabalık var göğsümde Ezgisinden kopuk bir zincirle bağlanmışken sûni gün doğumlarına Şimdi hangi vakitte öleceğimi bilmemek acziyetim değil hakkımdır Cellat kılıcı altındaki kelle kadar Özgürüm bu dünyada Elimden tut diyorum çünkü o zaman Hiçbir saat yetmiyor kalp atışlarımı saymaya Zarif kıyım fabrikasyon adamlar, Hiçbir genç kızın günlük tutanağında adı geçmemiş adamlar Aşkı anlatıyor ekranlarlarda. Sûretini mesai saatlerinden almış Esnaf gülüşlü kadınlar Tebessümünü kablosuz heyecanlara bağlayan çocuklar arasında Elimden tut diyorum çünkü Yeni bir yuva inşa etmeliyiz Toprağı katışıksız ve bize ait tuğlalardan